30 Kasım 2008 Pazar

ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ


Atatürk orman çiftliği Atatürk'ün doğayı ve çevreyi ne kadar sevdiğinin en büyük göstergesiydi evet göstergesiydi bundan 30 sene önce her yeri yemyeşil doğa cenneti gibi bir yerdi.Şimdi ne halde biliyormusuz ?sırf rant edebilmek için harabe haline gelmis bir yer görüntüsü.Tabi Ankaranın merkezinde kalan böyle büyük bir bölüm çogu açgöz rantçının ağzını
sulandırıyor bu açlar için çevrenin, yeşilliğin ve Atatürk sevgisinin hiç bir önemi yoktur.Bunlar para uğruna her şeyleri satarlar onurlarını bile ,kaldıkı orman çiftliği çok güzel bir lokmadır bunlar için.Yöneticiler ve onların işbirlikçileride bunun böyle olmasını istiyorlarmış gibi, bunlardan bölgeyi işlevsizlik dolayı satma planı yapanlar çok.Bunlara dur dememiz lazım çocuklarımızdan ödünç aldığımız yeşil çevrenin bir parçası olan bu yeri sattırmayalım.Satmayı gerçekleştirmek isteyenleri protesto ediyorumm..

16 Ekim 2008 Perşembe

cevre

CEVRE SORUNLARIYLA İLGİLEN.ÇEVRE ÇEVRE BİLİNCİNE SAHİP OL .GELECEĞİN İÇİN
ÇEVRENİN TEMİZ OLMASI İÇİN UĞRAŞ...DEDİK DURDUK HİÇ DUYANNNNN
YOKKKKKKKKKKKKKKKKK

3 Temmuz 2008 Perşembe

ÇEVRE kirliliği

Çevre kirliliği çok yaygınlaştı ,denizler ormanlar hiç bugune kadar görülmemiş şekilde harcanıyor ,nereye kadar gidecek bu durum bizim çocukarımızdan ödünç aldığımız bu değerleri harcayanların insanlık suçu işlediği belli,insanlık suçu isteyenler ise devletleri yönetiyor gelecek için umut besleme şansımız azalıyor.Silkinin ve kendinize gelin.ÇEVRE HEPİMİZİN.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

nükleer enerji ve deprem


Nükleer enerji sağlama sevdasında olan kişiler ,deprem ve sonucunda nükleer enerji santrallerinin durumu ve hesaplarını yapıyorlarmı acaba? Sanırım bunun hesabını dayanıklılığını ölçüyorlardır.Neye Göre ? 10 büyüklüğünde bir depreme göre mi bilmiyoruz.Eğer deprem sonucunda hesaplamalarda bir hata olduğunda sonucunu düşünmek bile istemeyiz.Çernobil.....
Ne oldu yıllardır insanlar patır patır dökülüyorlar,sorumlu varmı ne yazıkki yok ,zaman aşımı
ve genel af gibi bir şey yani ,çay içenler nerelerde ,milletin gözünün önünde tiyatrolar sergileyenler nerdeler ,cevap yok ne var bir sürü kanserli hasta ,neden? Doğa şartları,Doğa şartlarını değiştiren kim? insan.Ne olacak bunun sonu demeden nükleer enerji santrallerine
hayır.Deprem bölgesi ülkemiz çok fazla risk altındadır,insanlığa bu kötülüğü yapmamak için
yine hayır diyoruz..
cahit Karakoç..Niğde çevre eğitim derneği

26 Nisan 2008 Cumartesi

NÜKLEER ENERJİ SANTRALLARINA HAYIR

Bugün 26 nisan 2008 Çernobil nükleer santralının arıza yapması sonucunda oluşan çevre
felaketinin yıldönümü ,ne kadar kişi radyasyonun oluşturduğu kanserden öldü,sayısını bile bilmek mümkün değil, 20000 kişiden bahsediliyor fakat radyasyonun rüzgarlarla dağılması sonucunda Avrupadan Asyanın en uzak köşelerine kadar herkes etkilendi, buralardaki kayıplardan bir bilgi sahibi değiliz ama bizim ülkemizde özellikle Karadeniz bölgesinde artan kanser olaylarının Çernobille ilgisi olduğu kuşkusuzdur. Bugunlerde kime hizmet ettiği belli olmayan kişiler tarafından 2 adet Nükleer santral projesi halkın önüne kondu ve yapmaklada ısrarlılar onlar için hiç bir veride önemli değil,Avrupa ve Amerikanın vazgectiği geri teknolojiyle yapılacak olan satrallar Türkiyenin en güzel iki yerine yapılacak ve insanlığa büyük zarar verilecektir.Mersin Akkuyu Ve Sinop ne kadar güzel ve doğanın insanlığa verebileceği en güzel yerlerdir.Buraların ve tüm ülkemizin, gereği bile tamamen tartışılan santrallara heba edilmesi büyük bir gaflet ve delalet örneğidir.Kendimde bir fizikçi olmama rağmen Tüm insanlığın geleceği için nükleer santrallara ve nükleer enerjiye hayır diyorum.
c.cahit karakoç

15 Nisan 2008 Salı

ATATÜRK VE ÇEVRE


68 Yıllık Çevre Abidesi” Her bir karesinde koskoca tarih yazıldığı, her bir köşesinde onlarca kararın alındığı, O Büyük Liderle özdeşleşen, vakur ve haşmetiyle adeta yüzyıllara meydan okurcasına Ulu bir Çınar’ın gölgesinde sessizliğe gömülen, 68 yıllık bir çevre abidesi YÜRÜYEN KÖŞK. Bu Köşk; Kültür Bakanlığı Gayrimenkül Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 12.07.1980 gün ve 12238 sayılı kararı ile, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları arasında sayılmış ve tescili yapılmıştır. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü arazisi içinde bulunan iki katlı dörtgen planlı, ahşap karkas küçük bir yapıdır. Deniz tarafından 11 sütun ile çevrili mermer tabanlı açık bir alana ve 30 metre uzunluğunda ahşap bir iskeleye sahiptir. Köşk'ün giriş katında, küçük bir çay ocağı, küçük bir oturma odası ve üç cephesi kristal camlarla kaplı toplantı salonu ile tuvalet ve duş bulunmaktadır. Ahşap bir merdivenle çıkılan ikinci kata ise dinlenme odası ile küçük bir yatak odası, tuvalet ve banyo bulunmaktadır. Bu küçük Köşk'e Atatürk'ün isteği ile mutfak yapılmamıştır. Ahşap olan bölüm, iki katlı, üstü Marsilya tipi kiremitle örtülü oturtma çatılıdır. Cepheler ahşap kaplamalı olup, kat arasında profilli kat silmesi ve değişik süslemeli tahtalarla kaplanmıştır. Pencereler ve pencere kepenkleri klasik yapılı katlanır kanatlıdır. Kat döşemeleri girişi karo mozaik ve mermerdir. Üst kat ise normal ahşap döşemelidir. Duvarlar, Bağdadi üzeri çimento harçlı sıvalı ve sıvanın üstü boyalıdır. Merdiven altına yarı bodrum şeklinde, dışardan girilen su ısıtma merkezi bulunmaktadır. Fevkalade güzel demirdökümlü dereceli ve termostatı olan bir kazan bulunmaktadır. Su burada ısınmakta, ısınan su, borularla yukarı katlara çıkarak duş ve banyonun sıcak suyu elde edilmektedir. Betonarme olan kısım ise, üç tarafı camekanlı olup, camlar kristal, doğramaları ahşap, döşemesi mermer kaplama ve üstü yine mermer kaplama olup, teras olarak kullanılmaktadır. Binanın etrafı, mermer kaplamalı iki kollu merdivenle mendireğe inilmektedir. Mendireğin iskelesi betonarme, üstü aralıklı ahşap latalarla kaplıdır. Bahçenin etrafı güzel süslemeli babalar ve babaların üstünde aydınlatma elemanları bulunmaktadır. Ayrıca, Köşk'ün içinde Atatürk'ün kullandığı özel eşyaları ile son derece mütevazi oda takımları bulunmaktadır. Atatürk tarafından sahilde, çınar ağacının hemen yanında yapılması istenen Köşk'ün yapımı 1929 Eylül'ünde bitirilmiştir. 13 Eylül 1929 tarihli gazetede “Atatürk‘ün Millet Çiftliği’ndeki inşa edilen Köşk’ü bugün ikmal edildi” haberi yer almaktadır. “BİNA KAYDIRILACAK” Atatürk bir gün çiftliğe gittiğinde, Köşk’ün hemen yanındaki Ulu Çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaşır. Hemen bahçıvanı yanına çağırarak bunun nedenini sorar. Görevli bahçıvanın cevabı şöyledir: Ağacın dalları uzamış, binanın duvarlarına dayanmıştır. Aldığı cevaptan tatmin olmayan Atatürk, düşünülmesi bile imkansız olan bir emir verir. "AĞAÇ KESİLMEYECEK, BİNA KAYDIRILACAK" Görev İstanbul Belediyesi’ne intikal eder. Belediye Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi sorumluluğu üstlenir. Ünlü bestecimiz Ferit Alnar’ın kardeşi olan Başmühendis Ali Galip Alnar (bazı kaynaklarda Ali Nuri Alnar olarak geçer) yanına aldığı teknik elemanlarıyla Yalova’ya gelerek çalışmalarına başlar. 8 Ağustos 1930 tarihinde önce bina çerçevesindeki toprak büyük bir dikkatle kazılıp yapının temel seviyesine inilir. İstanbul’dan getirilen tramvay rayları döşenir. Santim, santim çalışılarak bina yapı altına sokulan raylar üzerine oturtturulur. Artık binanın raylar üzerinde kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılması aşamasına gelinmiştir. Güzel ve sıcak bir yaz akşamında Büyük Atatürk ile birlikte, kardeşi Makbule Atadan, Vali vekili Muhittin Bey, Emanet Fen Müdürü Ziya bey ve Cumhuriyet Gazetesi Başmuhabiri Yunus Nadi nezaretinde bina 4.80 m. civarında kaydırılır. Bu olağanüstü ve riskli iş 10 Ağustos 1930 tarihinde tamamlanır ve Ulu Çınar ağacıda kesilmekten kurtulur. Atatürk ve Yalova konusunda önemli araştırmalara imza atan Araştırmacı-Yazar Ahmet Akyol’a göre, Köşk’ün yürütülmesi işlemi iki safhada yapılır. 8 Ağustos 1930 tarihinde öncelikle yapının teras bölümü (toplantı salonu olarak kullanılan, üç yanı camlarla kaplı bölüm) kaydırılır. Geri kalan iki gün içerisinde de ana binanın raylar üzerinde yürütülmesi işlemi tamamlanır. Ahmet Akyol’un bu görüşünün doğru olabileceği bazı resimlerden anlaşılmaktadır. Köşk’ün kaydırılması olayı 10 Ağustos 1930 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde aynen şu şekilde yer almıştır. “Gazi Hazretlerinin Köşkü nakledildi. Gazi Hazretlerinin Yalova'daki köşkünün yürütülme ameliyesi dün muvaffakiyetle icra ve ikmal edilmiştir. Kendileride bu ameliyeye bizzat nezaret etmişlerdir.” 10 Ağustos 1930 tarihli gazetedeki bu haberi okuyanlar ülkenin içinde yaşadığı onca önemli meseleler arasında, bu olayın o tarihte ne ifade ettiğine belki bir anlam veremediler. Belki de, bir çınar ağacının bir metrelik dalının kesilmemesi için bir köşkün kaydırılmasını hayretle karşıladılar. Çünkü, o devirde ne ozon delinmesi vardı, ne global kirlilik, ne asit yağmurları, ne orman katliamı vs...dünyada hiçbir ülke hiçbir devlet başkanının gündeminde dahi yoktu, ÇEVRENİN ÖNEMİ. Yalnızca bir ülkenin kurtarıcısı milletini özgürlüğe, bağımsızlığa kavuşturmak için mücadele veren, bir karış toprağını bir tutam yeşilini koruyan tek bir liderdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Bu lider, Dünya ülkelerinin henüz 1970’li yıllardan sonra anlayıp ve düşünmeye başladığı çevre anlayışını 1930’lu yıllarda benimsiyor, “Çevreyi korumak aklın gereğidir” özdeyişi ile yalnızca Türk insanına değil, tüm dünya ülkelerine çok önemli bir mesaj veriyordu. İnsan Sevgisinin yanısıra doğa tutkusu, doğa sevgisiyle dopdolu bir liderin bir dehanın, çevre duyarlılığı, tüm dünya insanları için örnek olacaktır. 2 Mart 1998 tarihinde ulusal televizyonlarda yer alan Amerika’da tarihi bir müzikholün raylar üzerinde elli metre kaydırıldığı haberi yayınlandı. 68 yıl önce Atatürk’ün gerçekleştirdiği bir olay 1998 yılında, 2000 li yılların teknoloji ile ancak uygulanabiliyordu. Üstelik bu olay bir ağacı, bir canlıyı kurtarmak amacıyla değildi... Ne mutlu ki, Atatürk gibi bir yol göstericimiz, bir önderimiz var. Bir ağaç dalı için verilen bu emek aslında tüm dünya insanlarına duyurulmak istenen bir çevre anlayışının göstergesidir. Umuyoruz ki, Türk milletinin kurtarıcısı bu büyük liderin örnek alınan tüm özellikleri içinde doğa sevgisi ve çevre anlayışı tüm gönüllerde ölümsüzleşsin. "RAHAT UYU BÜYÜK ATATÜRK, ÇINAR AĞACIN EMİN ELLERDE.. ARTIK O'NUN KOLLARINI KİMSE KESMEYECEK." Ulu Önder Atatürk'ün doğa sevgisi ve çevre anlayışının simgesi olan YÜRÜYEN KÖŞK yıllardır gerekli bakım ve onarımın yapılmaması nedeniyle harabe haline gelmiş, içinde yaşanan anılarla birlikte adeta çökeceği günü bekler gibiydi. Çevre Bakanlığının gayretleri neticesinde, Büyük Liderin 68 yıllık çevre anlayışının simgesi olan bu Köşk'ün, bütün insanlığa özellikle gençlere çevre bilincinin geliştirilmesinde örnek olacak, bu değerli mirasın yaşatılması için restore ettirilmesi tamamen aslına sadık kalınarak titiz bir çalışma ile tamamlanmıştır. Yılladır Ulu Çınar'ın gölgesinde sessizliğe gömülen YÜRÜYEN KÖŞK, bu günlerde açılışını bekliyor, kimbilir belki de yaşlı çınarla birlikte yaşayacağı nice yılları düşünerek... kaynak : Çevre Bakanlığı

13 Nisan 2008 Pazar

NÜKLEER E DÜNYANIN HER YERİNDE TEPKİ VAR

Almanya’nın Gronau kentindeki Urenco tesislerinden ve Hollanda’daki Almelo tesislerinden Rusya’nın St. Petersburg kentine taşınan nükleer atıklar protestolarla karşılandı. Anti-nükleer gruplar, Ural Dağları’ndaki son depolama alanına götürülmek üzere trene yüklenen nükleer atıkların transferini protesto etti.
15 Mart günü, St. Petersburg kentinde, Bellona ve Ecodefense grupları nükleer atık transferini protesto etmek amacıyla bir eylem gerçekleştirdi. Nükleer atıklar nedeniyle sakat doğan çocukların resimlerinin taşındığı eylem sonrasında eylemciler nükleer atık treninin beklediği limana yürüdüler. Atık treni etrafındaki radyasyonu ölçen ve normalin 30 kat üzerinde olduğu uyarısını yapan eylemciler, “Nükleer Atıkların Taşınmasına Hayır” pankartını trenin üzerine astılar. Nükleer atık transferini engellemek üzere treni durdurmaya çalışan eylemcilerin ve eylemi görüntüleyen gazetecilerin üzerine, radyasyonlu trenleri eylemcilerden “korumak” üzere görevlendirilmiş askerler kalaşnikoflarla yürüdü. Anti-nükleer gruplar, ölümcül nükleer atıkların taşınmasına karşı sürekli eylem ve kampanya çağrısı yaparak eylemi sonlandırdılar.
17 Mart günü de, Moskova kentinde anti-nükleer, anarşist Rainbow Keepers hareketi ve Otonom Hareket eylemcileri Rusya’nın nükleer programını ve nükleer atık transferlerini protesto ettiler. Kara-kızıl bayraklar ve “Nükleer Atıkların Taşınmasına Hayır” pankartıyla eyleme geçen gruplar, “Dünya Nükleer Çöplük Değildir”, “Çöpünüzü Geri Götürün” başlıklı bildiriler dağıtıp, katil nükleer endüstrisine karşı mücadele çağrısı yaparak eylemlerini sona erdirdiler. Rusya’da nükleer yeniden işleme tesislerinin açılmasına ve nükleer atıkların depolanmasına karşı 2007 yılı Temmuz ayında Rainbow Keepers ve Otonom hareketin Sibirya’nın Angarsk bölgesinde düzenlediği anti-nükleer kampa neo-naziler saldırmıştı. Demir çubuklar, sopalar ve bıçaklarla gece yarısı çadırlarında uyuyan eylemcilere saldıran neo-naziler, 21 yaşındaki Ilya Borodaenko’yu katletmiş ve onlarca kişiyi de ağır yaralamıştı.. Bu saldırı sonrasında, nükleer endüstrisinin eli kanlı katillerine karşı birçok eylemler ve dayanışma eylemleri yapıldı. Dünyanın birçok yerinde yapılan eylemler ve kampanyalarla, katil nükleer endüstrisinin santralleriyle, atıklarıyla, felaketleriyle, saldırılarıyla hayatları gaspının o kadar da kolay olmayacağı binlerce defa yüzlerine tokat gibi çarpıldı ve çarpılmaya da devam edecek. Nükleerci katillerin hayatlarımıza yaptığı saldırılara karşı, nükleere inat yaşasın hayat!

HİNDİSTANDAN ÖRNAK ALALIM

25.03.2008
Hindistan’ın Yeni Delhi kentinde, Hindistan hükümetinin ABD’yle yeni nükleer pazarlıklara girmesini protesto eden gençler açlık grevi yaptı.
10 günden fazla süren açlık grevine Hindistan’dan ve dünyadan birçok anti-nükleer grup destek eylemleri ve ziyaretler düzenledi. Hindistan ve ABD arasında yapılacak nükleer anlaşmaların, bugünden geleceğe birçok nesil için felaket ve ölüm getireceğini vurgulayan eylemciler, nükleerci katil iktidarların geleceği gasp eden bu nükleer planlarına karşı birçok kesimin tepkisizliğini de protesto ederek eylemlerini sürdüreceklerini açıkladılar.

21 Şubat 2008 Perşembe

ÇEVRE

Çevre ile ilgili ses online yazılan bir yazı ilginç böyle bir yazı için kendilerine teşekkür ediyorum.

Hadi Uluengin'e 'züppe'ce bir yanıtHürriyet Gazetesi yazarlarından Hadi Uluengin, yazısının başlığını “Çevrecilik mi, Züppelik mi?” atmış.“Modern Zamanlar” yazarı, militan çevrecilere çok kızmış, “çevrecilik olsa olsa “emniyet supabı” niteliğinde “orta yol”cu tatlı “bela”lar biçiminde olmalı, bunun dışındakilerin ki, tarikatçılıktır, ekolojik şımarıklıktır, züppeliktir. Kendisinin de “estetik kıstaslarından dolayı otomobil direksiyonuna ancak "pekari" denilen ve soyu tükendiği iddia edilen Güney Afrika hayvanının nadide derisinden eldivenle değme "züppelik"inden (!) taviz vermediğini” yazmadan edememiş.Züppe kimdir? Sözcük anlamına göre züppe ; "Giyimiyle, sözleriyle, diliyle, düşünüşüyle toplumun gülünç ve aykırı bulduğu, yapmacık ve aşırılıkları olan”dır.Hadi Uluengin, züppeliğin anlamını bilerek mi kullanıyor, yoksa züppe diyerek küfür mü ediyor? Yazıdan öfke yansıyor ve "züppelik" sözcüğünü kullanılıyor. Anlaşılan küfür olarak kulanılmış.Çevrecilerin, ekoljistlerin, hayvan hakları savunucularının, kısacası yaşam savunucularının kızdırdığı kişi yalnızca Hadi Uluengin değil.Daha geçenlerde, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Manisa Develi Köyü’ndeki çöp depolama alanı ile ilgili dava açan çevrecilere, yer seçimi kararını iptal eden Manisa İdare Mahkemesi’ne kızmamış mıydı ? “orası yasak, burası yasak, o zaman götürelim şehrin göbeğine dökelim. Eğer yürütmenin yerine kendisini koyacaksa buyursun 'şuraya dökün' diye teklifte bulunsun” dememiş miydi? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, yaşam alanlarını yaşanmaz hale getiren altın madenciliğine karşı çıkanlar için “bir avuç çapulculara pabuç bırakmayacağız”, “bunların kökü dışarıda”, dememiş miydi? Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da “50 kişiyi soyuyorlar, pijamaların altını giydiriyorlar, üstü yok, yallah dışarı” sözleriyle yaşam savunucuları ile alay etmemiş miydi? Başbakan Tayyip Erdoğan; “çevrecilerle mücadelemizi vereceğiz” demişti. FBI da, “En büyük tehlike çevreciler ve hayvan hakları savunucularıdır” alarmı vermişti.Günümüzde küresel sermayenin gözünü diktiği en önemli kar alanları, enerji ve diğer doğal kaynaklar ile tarım alanları ve su kaynakları kısaca yaşam alanlarıdır. Karlarına kar katmak için sömürüyorlar, alan ediyorlar. Yaşam savunucularını bu talanın önündeki en büyük engel olarak görüyorlar. Onlar ancak “orta yol”cu çevrecilere tahammül gösterebiliyorlar, hatta kirletmelerinin, yok etmelerinin bedeli olarak orta yolcu çevre örgütlerinİ kurduruyorlar, bir yandan vicdanlarını temizliyorlar bir yandan da kirli düzenlerinin sürmesini sağlıyorlar. Hadi Uluengin’in sözünü ettiği ve olumladığı “emniyet supabı” olarak gördükleri bunlar işte. Hiçbir çevre kaygısı taşımayan, canlıların yaşama alanlarını yok eden, tek hedefin sermayeye yeni kazanç ortamları yaratmak olan politikalar büyük merkezlerden üretiliyor, bizim gibi ülkelerin hükümetlerine uygulama görevi veriliyor. “Modern Zamanlar” yazarları da kolaylaştıran yazılar yazıyorlar. , diğer canlılarla birlikte, kendimizin, çocuklarımızın yaşamını, dönüşü olmayacak tehlikeye atan türden yaşamsal meselelerdir. Bu tehlikenin aklı başında olan herkesçe artık görülmesi gerekiyor. Asıl “gülünç” olan geliyorum diyen tehlikeyi görmemektir.Paradan başka şeyi önemsemeyen beyaz adamdan çok çekmiş olan Kızılderili’nin uyarısında yer alan; “Son ırmağın kurumasını, son ağacın yok olmasını, son balığın ölmesini” önlemek, çocuklarımıza yaşanılası bir dünya bırakmak için “züppelik”le suçlansak da yaşamı savunmayı sürdüreceğiz.

SESONLİNE den alıntıdır..

23 Ocak 2008 Çarşamba

Türkiye çevre platformu açıklaması

TÜRÇEP - Türkiye Çevre Platformu Basın Açıklaması
TÜRÇEP 7. Temsilciler Meclisi toplantısı 19-20 Ocak 2008 günlerinde Tarsus’ta yapıldı. Yerel, ülkesel ve küresel çevre sorularının görüşüldüğü toplantılarda aşağıdaki kararlar alınmış ve kamuoyu ile paylaşılmasına karar verilmiştir.
Tarsus’ta yapılması planlanan tehlikeli atık yakma tesisi ile ilgili hukuki süreç incelenmiş, yargının aldığı yürütmeyi durdurma kararı memnuniyetle karşılanmıştır. Yerel güçlerin çabalarıyla ulaşılan bu kararın benzer girişimlerin engellenmesine de örnek olmasını dileriz. Bizler TÜRÇEP olarak, özellikle AB ülkelerini çöp teknoloji transferine son vermeye, Hükümeti de zehirli atıkların yakılmasına karşı imzaladığı Stocholm Konvansiyonuna uymaya çağırıyor, tehlikeli kimyasalların kullanımına kaynakta son verilmesini hedefleyen temiz üretim teknolojilerini savunuyoruz.
23-27 Kasım 2007 tarihlerinde düzenlemiş olduğumuz “Çevreyi koruyacak yeni bir maden yasası için Ankara’ya yürüyoruz” yürüyüşü sonunda, Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ile yaptığımız görüşmeler değerlendirilmiştir. Kaz Dağı özelinde başlayan ve ülkemizin değişik noktalarında yaşanan Maden Yasası ve 2/B olarak bilinen ormanların satışına yönelik tepkiler dile getirilmiştir. TÜRÇEP bileşenleri tarafından hazırlanan “Alternatif Maden Yasa Taslağı” tartışılmış ve bu konudaki çalışmamızın hızla sonuçlandırılmasına karar verilmiştir.
TEP-Temiz Enerji Platformu kurulması yönünde çalışmalarımız sürmekte olup, doğaya zarar vermeyen yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını destekleyen tüm kuruluşları, bu oluşuma güç vermeye ve oluşumda güç olmaya davet ediyoruz.
Nükleer Yasanın kabulüyle birlikte ülkemizde başlayan tehlikeli süreç, tarafımızdan dikkatle izlenmektedir. Bu konuda yetkililerin uyarılması ve kamuoyu duyarlılığının arttırılması için TÜRÇEP tarafından bir dizi eylem ve etkinlik planlanmıştır. Etkinliklerin niteliği ve zamanı önümüzdeki günlerde duyurulacaktır.
TÜRÇEP’ in Ocak 2007’de kamuoyu ile paylaştığı ciddi bir tehlike olan; Küresel Nükleer Enerji Ortaklığı (GNEP) için ABD maalesef Türkiye’yi davet etmiştir. Halen 103 Nükleer santrali olan fakat son 30 yıldır hiç nükleer santral kurmayan ABD’nin bu art niyetli tutumu, eski teknolojilerini ve nükleer atıklarını transfer çabalarını göstermektedir. TÜRÇEP aylar önce yaptığı uyarının her zaman dikkate alınmasında yarar olduğunu kamuoyuyla paylaşmaktadır.
Çevre Yasasında bulunan çevre cezalarının artırılmasıyla “Kirleten öder” mantığı öne çıkmaktadır. Bu anlayış “Kirletiyorsam öderim” anlamına gelmektedir. Önemli olan verilen para cezasının artırılması değil, standartların yükseltilmesi ve ”İşyeri Kapatma” da dahil bağlayıcı cezaların doğrudan uygulanmasıdır.
15 Aralık 2007’de tamamlanan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 13. Taraflar Konferansı (COP13) ve Kyoto Protokolü 3. Taraflar Toplantısı (COP/MOP3) sonuçları değerlendirilmiş dünya ülkelerinin 2012 sonrasına yönelik olarak, yeni bir uluslararası anlaşmanın oluşturulması için görüş birliğine varmaları memnuniyetle karşılanmıştır. 2012 sonrasına yönelik küresel iklim değişimini önleyici çalışmalara hizmet edecek “Yenilenebilir Enerji”, “Enerjinin Etkin Kullanımı” ve Ormanlaşma” için TBMM’nin acil çalışmalar yürütmesini talep ediyoruz.
Bilgiye erişim, karar süreçlerine halkın geniş katılımı ve adalete erişimi öne çıkaran uluslar arası Aarhus Sözleşmesi’nin TBMM tarafından imzalanarak, demokratik katılımın geliştirilmesini talep ediyoruz.TÜRÇEP – Türkiye Çevre Platformu